Çeşitli hastalık ve bozukluklar dil gelişiminde gecikmeye neden olabilmektedir. Mental retardasyon, yarık damak-dudak, otizm, beyin hasarları gibi… Ancak tüm bunların yokluğunda, yani herhangi bir neden olmaksızın da dil gelişiminde gecikme ve sorunlar olabilmektedir. Bu durumda gelişimsel dil bozukluğundan bahsedilir. Gelişimsel olarak bakıldığında ilk iki yıl dilin ortaya çkıktığı evre olarak kabul edilmektedir. 12 aylıkken ilk sözcükler edinilirken, 2 yaşına geldiğinde en az 50 sözcüğe ulaşarak basit iki kelimeli cümleler kurabilmektedir.
Kısaca bu evrelere uymayan çocuklar için gecikmiş konuşmadan söz edilebilmektedir. Bununla birlikte sesletim-sesbilgisel edinimdeki gecikmeler de geç konuşan çocukların tipik özelliklerindendir. /d/, /g/, /z/ gibi ötümlü durak sesler ile /m/, /n/ gibi nazal sesler ile /y/ gibi akıcı seslerdeki bozukluk tipik olarak görülebilmektedir.
Ünlü/ünsüz ses dağarcıklarının akranlarına göre daha kısıtlı oldukları da bildirilmektedir. 6. ayın sonunda başlayan babıldama evresinin de dil gecikmesi olan çocuklarda uzaması dil gecikmesi için bir işaret olabilmektedir. Geç konuşan çocuklarda dilin pragmatik kullanımındaki sorunlara da yol açabilmektedir.
Konuşma seslerinin algılanmasında, motor üretimde ya da fonolojik temsillerde ortaya çıkan zorluk ya da zorluklar kombinasyonu konuşma sesi bozukluğu olarak tanımlanmaktadır. Konuşma sesi bozuklukları yapısal nedenlerden dolayı ya da çocuğun edinmekte olduğu dilin fonolojik kurallarını nedensiz olarak öğrenmede gecikmesi kaynaklı ortaya çıkabilmektedir.
Konuşma sesi bozukluğu her zaman bir nedene bağlı olarak ortaya çıkmayabilir. Bazı durumlarda tamamen nedensiz veya yanlış öğrenmeyle ortaya çıksa da bazı durumlarda; aile öyküsü, pre-peri-post natal koşullar, oral motor yapılarda farklılıklar (DDY, dental deviasyonlar, orofasiyal myofonsiyonel bozukluklar), işitme engeli ya da sık otitis media öyküsü, sinirsel patolojiler karşılaşılan nedenlerdendir.
Konuşma sesi olan bireylerde konuşma üretimine ilişkin performans konusunda sorunlar yaşanmakta ve anlaşılırlık etkilenmektedir. Artikülasyon bozukluğu ve Fonolojik bozukluk olarak alt basamakları vardır. Artikülasyon bozukluğu; belirli bir sesi üretmedeki güçlük veya yanlış ses üretimi olarak tanımlanmaktadır. – arı yerine ayı, şeker yerine seker, kar yerine tar gibi…
Özgül öğrenme güçlüğü tanısı her ne kadar çocuklar okula başlayıp okumada ciddi sorunlar gösterdikten sonra konulsa da aslında başlamadan önce bu tanıyı işaret eden birçok durum söz konusudur.
Aile öyküsünde önemli okuma güçlüğü bulunan, fonolojik işlemleme becerilerinde ve konuşmayı algılamada sorunlar yaşayan, sözel dil becerilerinde gecikme gösteren çocukların özgül öğrenme bozukluğu için risk grubunda olduğuna işaret eder. Bu çocuklar için okul öncesi dönemde müdahale edilmesi, okul döneminde tanılandıktan sonra müdahale edilmesine göre başarı oranı daha yüksektir.
Özgül öğrenme güçlüğüne sahip olan bireylerin güçlük yaşadıkları alanlar fonolojik işlemleme becerileri, fonolojik farkındalık, hızlı otomatik isimlendirme, fonolojik kısa süreli bellek, fonolojik kısa süreli bellek, sözel dil becerileri, fonoloji, semantik, morfo-sentaks, pragmatik, dikkat, bellek, kendini düzenleme stratejilerinin kullanımı, okuma becerileri, akademik başarı, duygusal ve davranışsal gelişim ve sosyal becerilerdir.
Her bireyde belli oranda akıcısızlık görülse de kimi zaman bu akıcısızlıklar bir bozukluğun belirtisi niteliğinde olabilmektedir. Konuşma bozuklukları terapisi alanında Akıcılık Bozuklukları alt başlığı altında değerlendirilen dört bozukluktan bahsedilir. Bunlar gelişimsel kekemelik, hızlı-bozuk konuşma, psikojenik kekemelik ve nörojenik kekemeliktir.
Kekemelik akıcılık bozuklukları arasında en yaygın olan bozukluktur. Belli akıcısızlıklarla konuşma akıcılığının normalden daha sık ve/veya sürede sekteye uğraması olarak tanımlanabilir. bu akıcısızlıklar ses, hece veya tek heceli sözcük tekrarı, seslerin uzatılması ve hava akımındaki bloklar şeklinde olabilmektedir. Kekemeliği olan bireyler mücadele davranışları geliştirebilirler. Fiziksel gerilim, göz kırpma, baş sallama gibi ikincil davranışlar segileyebilmektedirler.
Kekemelik görülme sıklığına bakıldığında okul öncesi dönemde %5’tir. Türkiye’nin güncel nüfusunun 82 milyon olduğu dikkate alınırsa yaklaşık olarak 900.000 bireyin kekemelikle mücadele ettiği varsayılmaktadır. Kekemeliğin nedenlerine bakıldığında hala gizeminin korunduğunu görmekteyiz. Bununla birlikte nedenine ilişkin güncel çalışmalar bize genetik, nörolojik, duygusal ve sosyal olarak kekemeliğin gidişatı hakkında bilgiler vermektedir.
Gecikmiş dil ve konuşma bozukluğa sahip çocuklar 3 yaşına geldiklerinde akranlarını yakalayabilmekteyken bazıları yakalayamamaktadır ve 4 yaşına geldiğinde bu bozukluk artık özgül dil bozukluğu olarak tanımlanabilmektedir.
ÖDB’ye sahip çocukların sesbilgisel gelişimleri de akranlarına kıyasla geriden seyretmektedir. Bu çocuklarda dilin içerik bileşeninde sözcük edinim hızının yavaş ve sözcük çeşitliliğinin de oldukça az olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda okul öncesi ÖDB olan çocukların sözcük bulmada yaşadığı güçlükler karşılıklı sohbet sırasında da görülebilmektedir. Genellikle çabalama davranışı olarak adlandırılan “şey” gibi sözcük olamayan yapıları sıklıkla kullanmaktadırlar.
Özgül öğrenme güçlüğü çeşitlerinden olan disleksiye eşlik eden başka bir bozukluğun olup olmadığının belirlenmesinde yapılacak müdahale programları için önem teşkil etmektedir. Disleksili bireylerin %15-40’ında dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun, %50’sinde ise özgül dil bozukluğunun eşlik ettiği belirtilmektedir.
Motor konuşma bozuklukları, konuşmanın planlanması, nörumuskular düzenlemesini, yürütülmesi ya da motor proglamlamasının etkileyen çeşitli nedenler sonucu ortaya çıkan nörofizyolojik temelli konuşma bozukluklardır. Bu bozukluğun ortaya çıkmasında birçok farklı neden söz konusu olabilmektedir. Yapısal nedenler, semptomlar, hastalıklar motor konuşma bozukluğuna neden olabilir. Vokal kordlarda paralizi, beyin hasarı, kas zayıflığı, inme, serebral palsi, parkinson, DEHB, MS gibi hastalıklarda motor konuşma bozuklukları görülebilmektedir.
Dizartri solunum, fonasyon, rezonans, artikülasyon ve prozodi bileşenlerinin tamamını ya da birkaçını etkileyen bir hasar sonucu oluşan motor konuşma bozukluğudur. Hasarın merkezi ya da periferal sinir sistemini ayrı ayrı olarak ya da her ikisinin birden etkilemesi mümkün olabilmektedir. Etkilenme sonucunda konuşmanın üretimini sağlayan kas kontrolünü etkileyen norömotor bir sorunla karşılaşılmaktadır. Bu sebeple oral iletişim sorunları ortaya çıkmaktadır. Dizartri ile tanılama sonrasında konuşmaya ilişkin olarak respirasyon, fonasyon, artikülasyon, prozodi ve rezonans bileşenlerinde sorunlar gözlenir.
Dil bozukluğu otizmin başlıca belirtilerinden biridir. Otizmde, iletişim bozukluğu grubu altında başlıca dört belirti tanımlanmıştır. Ancak son derece heterojen olan otizm yelpazesi içindeki bozukluklara özgü dil sorunları da çeşitlilik göstermektedir.
Otizmin ilk fark edilen belirtilerinden biri “çağrıldıklarında dönmemeleri” veya “canı istediği zaman” dönüyor olmalarıdır. Bu nedenle işitme engelli oldukları sanılır ve bu nedenle Kulak Burun Boğaz uzmanı tarafından muayane edilir. En sık başvuru nedenlerinden biri de yaşıtlarına göre konuşmaya başlamalarında görülen gecikmedir. Otizmli çocuklar bazen mutizm olabilir veya zamanla birkaç sözcükten oluşan bir sözcük dağarcıkları oluşabilmektedir.
Karakteristik olarak otizmli çocuklar dili iletişim ve etkileşim amacıyla kullanmayı reddederler ve nadiren soru sorabilirler. Öğrendikleri sözcükleri bir daha söylemeyebilirler ve hiç konuşmazken bir gün aniden çok karmaşık bir sözü söyleyebilirler. Dil gelişimlerinde bazen de kalıcı gerilemeler olur; otizm çocukların %20-30’u önce 5-10 söcük öğrenip 12-30 ay arasında öğrendikleri konuşmayı aniden veya zaman içinde unutabilirler.
Doğum sonrası ilk 18 ay içinde olgunlaşan işitme yolları, gelişmeleri için işitsel uyarıya gereksinim duyarlar. Ayrıca anadilin öğrenilmesi ve konuşma becerilerimim gelişimi açısından işitme çok önemli bir rol oynamaktadır. İşitme duyusundaki sorunlar dil ve konuşma gelişiminde gecikme ve sorunlara yol açabilir. Erken yakalanabilirse pek çok durumda tam bir tedavisi olabildiği ve bu şekilde olası dil/konuşma sorunlarına yol açan çeşitli nedenler arasında en başta düşünülmesi gerekmektedir.
Dil ve diğer bilişsel yetilerin gelişimi üzerindeki ciddi etkisinden dolayı çocuklarda işitme sorunları hafif derecede bile olsa büyük önem taşır. Her 750 çocuktan 1 inde dil, psikososyal ve akademik gelişmeyi etkileyecek düzeyde kalıcı işitme sorunları sonucunda olduğu karşımıza çıkmaktadır. İşitme sorunlarında dil/konuşma gelişimine bakıldığında bu sorunlar birincil ve ikincil olarak ikiye ayrılmaktadır. Birincil sorunlar işitsel algılamanın bozulmasına bağlı olanlardır; ikincil sorunlar ise ifadeye yönelik olarak açığa çıkmaktadır.
Total ve ileri derecede işitme kaybında birincil ve ikincil belirtilerin nasıl bir dizge oluşturacağı işitme kaybının ne zaman olduğuna, işitme kaybının tipi ve derecesine, hastanın zeka ve motivasyonuna, çevresindeki konuşma ortamının niteliğine, konuşmayı öğrenmesi için kullanması gereken yönteme göre değişir.
Down sendromlu bireylerin dil gelişim süreci normal gelişim gösteren çocuklara göre gecikmeli mi yoksa özgül bir dil bozukluğumu olduğu araştırılmıştır. Down sendromunda gecikmiş bir dil gelişimiyle beraber sözel olmayan bilişsel gelişimde gözlenen özgül bir dil bozukluğu olduğu tespit edilmiştir. down sendromlu bireylerin dil gelişiminde farklı alanların gelişimleri birbirinden farklı olduğu için dilin farklı alanlarında doğrusal bir gelişim olmadığı belirtilmektedir.
Down sendromlu bebeklerde dil öncesi gelişim normal gelişim gösteren bebeklerdekinden daha uzun sürmektedir. Down sendromu tanısı hamilelik döneminde ya da doğumdan sonraki sürecin erken dönemlerinde koyulduğu için dil öncesi dönemden itibaren dil gelişiminin gözlenmesini son derece önemlidir. Down sendromlu bebeklerin dil öncesi iletişim becerileri incelendiğinde bakma, gülme, dokunma, gösterme, alıp-verme becerileri normal gelişim gösteren bebeklerinkine benzer bir sıra izledikleri görülmektedir. Bu benzerliğe rağmen, dil ve konuşma becerilerinde belirgin gecikmeler göze çarpmaktadır. Babıldama dönemi down sendromlu bebeklerde daha uzun sürmektedir. Bu dönem uzadıkça konuşmaya başlamada gecikme ve anlaşılırlıkda azalmalar olmaktadır.
Edinilmiş bir dil bozukluğudur. Afazi beyindeki dil bölgelerinin ve bağlantılarının etkilenmesi sonucu ortaya çıkan bir beyin sendromudur ve genellikle serebrovasküler olarak da bilinen inme sonucu ortaya çıkar. Bu durum dilin birçok bileşenini etkileyebilir; konuşma, okuma, yazma ve anlama gibi… Afazi daha çok yetişkinlerde görülmesine rağmen nadir olarak çocuklarda da rastlanabilmektedir.
Afazinin belirtileri ve şiddeti kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Ortaya çıkan iletişim güçlükleri afazinin alt tiplerini işaret etmektedir. Afazi tiplerinin temel ayrımı spontan konuşmanın akıcı veya tutuk olmasına göre belirlenir. Akıcı afaziler(ekspresif afazi); Wernicke, Kondüksiyon, Transkortikal duyusal, Anomik olarak sınıflandırılmakradır. Tutuk afaziler ( reseptif afazi) Broca, Global, Transkortikal Motor, Transkortikal Mikst tipleri olarak sınıflandırılmaktadır.
Afazi değerlendirilmesinde nöropatolojilerin, tanılama yöntemlerinin ve dil bozukluklarının iyi anlaşılmış olması gerekir. İfade edici, alıcı ve jestlere dayalı iletişimi içeren iletişim becerilerinin ayrıntılı şekilde değerlendirerek afazili bireye uygun terapiyi programlamak, aile üyelerini bilgilendirmek ve öneride bulunmak son derece önemlidir.
Duyu bütünleme vücuttan ve çevreden alınan duyusal bilgilerin işlemlenmesi, bütünlenmesi ve organize edilmesidir. Duyu bütünleme süreç modeli , giderek kompleksleşen davranışların ve ürünlerin oluşturulabilmesi için duyusal sistemler (işitsel, vestibüler, proprioseptif, taktil ve görsel) üzerinden sağlanan bilgilerin nasıl entegre edildiği ile ilgili ilişkileri gösterir.
Örneğin; vestibüler ve proprşoseptif sistemler yeterli postür, denge, kas tonusu, yerçekimi güvenliliğinin gelişimine katkı sağlamaktadır. Bununla birlikte baş ve vücut hareketleri ile göz hareketlerinin koordinasyonunu sağlamaktadır.
Duyu bütünleme yaklaşımı davranışları, beceri gelişimini, öğrenme ve aktivitelere katılımı etkileyen duyusal-motor faktörlere odaklanmaktadır.
Copyright © 2021 Limonist Tüm hakları saklıdır.